05 Haz Demuraj ve Ardiye Ücreti Nedir? Demuraj ve Ardiyeden Kim Sorumludur?
İçindekiler
İlk olarak İngiliz politik ekonomist David Ricardo’nun Politik Ekonomi ve Vergilendirmenin İlkeleri isimli eserinde karşımıza çıkan ve kökeni Ricardo’nun mentoru İskoç ekonomist ve politika teorisyeni James Mill’in çalışmalarına dayanan Comparative Advantages (Karşılaştırmalı Üstünlükler) teorisi ihracat ve ithalatın bir ülke ekonomisi için neden vazgeçilmez olduğunu ortaya koyar. Söz konusu teori, en basit şekliyle şöyle özetlenebilecektir: farklı iki ürünü birbirine kıyasen daha az maliyetle üretebilen iki ülkenin söz konusu ürünlere yönelik kendi aralarında ticaret yapmaları, her iki taraf için de söz konusu ürünleri kendi başlarına üretmeye çalışmalarından daha verimlidir. Nitekim, günümüzde belirli ambargolar veya ideolojiler nedeniyle dış dünyadan izole olmuş olan az sayıda ülke hariç nerdeyse tüm dünya bir ticaret ağı ile örülmüştür. Kuzey Kore gibi hem kendi politikaları hem de uygulanan ambargolar nedeniyle dış dünyaya kapalı ekonomilere bakıldığında da uluslararası ticaretin eksikliğinin söz konusu toplumun üzerinde yarattığı negatif etkiler açıkça görülebilmektedir.
Ancak günümüzde uluslararası ticaretin aslında ne kadar önemli olduğundan bahsetmemize gerek dahi bulunmamaktadır. Zira, hepimiz başta kendi ülkemiz olmak üzere 2025 yılında herhangi bir ülkenin uluslararası ticaret olmadan kalkınamayacağının farkındayız. ABD Başkanı Trump’ın ilk döneminde Çin’e karşı başlattığı ve an itibariyle ikinci döneminde de devam ettirdiği ekonomik yaptırımların etkisini 2018’den beri coğrafi ve ekonomik pazarlarda hissetmekteyiz. Nitekim, Covid-19 pandemi dönemi boyunca piyasalarda yaşanan aksaklıkların etkisini dahi tam olarak üzerimizden atabilmiş değiliz. Bununla birlikte, yakın zamanda AB ve ABD tarafından 2011 yılından beri Suriye’ye karşı uygulanmakta olan ekonomik yaptırımların kaldırılmış olması da uluslararası ticaretin pozitif anlamda bir normalleşme aracı haline gelebileceğini göstermesi açısından dikkat çekicidir.
Uluslararası ticaretin bel kemiğini ise taşıma (nakliye), özellikle de deniz taşıması oluşturmaktadır. Zira, Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı’nın yayımlamış olduğu 2024 yılı Deniz Taşımacılığı Değerlendirmesi’ne göre dünya ticaretinin %80’den fazlası deniz yoluyla gerçekleştirilmektedir. Pier Hukuk olarak, küresel lojistik faaliyetleri yürüten firmalara hukuki danışmanlık sağlarken deniz ticareti ile ilgili en sık önümüze gelen konu ise Demuraj ve Ardiye masraflarına ilişkindir. Peki nedir bu kavramlar? Ticaretin hangi tarafı söz konusu masraflardan sorumludur?
Demuraj ve Ardiye Ne Demek?
Deniz taşımacılığında, limana uğrayan tüm gemilere ek bir ücret ödemeden konaklama hakkı tanımak üzere belirlenmiş olan bir Free Time (Serbest Süre) mevcuttur. Gemi, konteyner veya taşıma aracının limanda ya da yükleme/boşaltma noktasında belirlenen bu serbest süreden daha uzun süre tutulması durumunda ödenmesi gereken ceza bedeline Demuraj denmektedir. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu kapsamında ise demuraj, Sürastarya olarak anılmaktadır. Demuraj, yaşanan gecikme nedeniyle konteyneri ya da gemisi işgal edilen tarafa ödenmektedir. Dolayısıyla söz konusu ücretler işletmeden işletmeye farklılaşabilmektedir.
Ardiye kavramı ise sıkça demuraj ile karıştırılmaktadır. Demuraj, nakliye sırasında yaşanan ve önceden öngörülemeyen gecikmeler nedeniyle ortaya çıkan ceza bedelleri iken; Ardiye, ithalatçı firmanın normal şartlarda da gümrük işlemleri sırasında ödemesi gereken bir ücrettir. Ardiye kelime karşılığı olarak depo, depo etmek anlamına gelmektedir. Nakliye ve gümrük işlemleri esnasında liman tarafından sağlanan depolama hizmetinin karşılığı olarak, limana ödenen bir ücrettir. Bu çerçevede, her liman kendi ardiye ücretini belirleyebilmektedir.
Demuraj Ücretinden Kim Sorumludur?
Ticaretin Tarafları ve Rolleri
Demuraj gibi taşıma esnasında ortaya çıkan ödemelerden hangi tarafın sorumlu olduğu sorunu incelenirken, öncelikle ticaretin taraflarının kimler olduğu belirlenmelidir. Belirtmek isteriz ki bu yazımızda yalnızca demuraj ücretine yönelik açıklamalara yer vermekteyiz. Ticaretin farklı aşamalarında ortaya çıkabilecek hasarlar, kayıplar veya sigorta ödemeleri gibi diğer bedellerden hangi tarafın sorumlu olduğuna dair hususlar, aradaki sözleşmede benimsenen INCOTERMS koşullarına göre değişiklik gösterecektir. Bu hususa ilişkin bilgileri sonraki yazılarımızda sizlere sunacağız.
Evet, demuraj bedeli borçlusu kimdir sorusuna geri dönelim. Öncelikle tarafların sıfatlarının tespiti dedik. Deniz taşımacılığında temelde dört grup mevcuttur: (i) gönderen, (ii) gönderilen, (iii) taşıtan ve (iv) taşıyan. Aslında bu kavramların kelime karşılıkları açıktır. Ancak tarafların sıfatları, aralarındaki ilişki ve somut olayın vakıaları çerçevesinde değişkenlik gösterebilmektedir. Uygulamada en sık karşılaşılan haliyle; (i) gönderen taraf satıcı veya ihracatçı, (ii) gönderilen taraf alıcı ya da ithalatçı, (iii) taşıtan taraf forwarder (taşıma işleri komisyoncusu) ve (iv) taşıyan taraf fiili taşıyıcı yani nakliye firması veya doğrudan gemi sahibidir. Tabi ki bu senaryoda forwarder firma (taşıma işleri komisyoncusu) taşıtmayı da üstlenmektedir. Taşıtmanın, doğrudan gönderen yani satıcı tarafından üstlenildiği bir senaryoda gönderen taraf aynı zamanda fiilen taşımayı gerçekleştiren firmaya karşı taşıtan sıfatını da haiz olacaktır.
Uygulamada demuraj bedelinin ilk sorumlusu taşıyan olmaktadır. Yukarıda bahsettiğimiz üzere taşıyan sıfatını; taşıma işleri komisyoncusu yani forwarder veya doğrudan taşıyıcı yani nakliye firması haiz olabilmektedir. Taşıyan’ın forwarder olması halinde, yaşanan gecikme nedeniyle konteyner sahibinin zararını tazmin etmek amacıyla sorumlu tuttuğu ilk kişi doğal olarak forwarder olmaktadır. Zira, konteyner sahibi ile arasında doğrudan sözleşme ilişkisi bulunmaktadır.
Taşıyan’ın nakliye firması olması halinde ise, taşıyıcı nakliye firması taşıtanın yükünü teslimat noktasına götürebilmek adına ya kendisine ait konteynerleri kullanmakta ya da başka bir teşebbüse ait konteynerleri kiralamaktadır. İki ihtimalde de oluşan zararı karşılayan taraf nakliye firması olmaktadır. Nitekim, (i) konteynerlerin sahibinin taşıyan olduğu senaryoda konteynerlerdeki yüklerin tahliye edilmemesi, söz konusu konteynerlerin başka yükler için kullanılmasına engel olmakta, dolayısıyla taşıyan nakliyeci potansiyel iş ve kazançtan mahrum kalmaktadır; (ii) konteynerlerin başka bir teşebbüsten kiralanması halinde ise, forwarder ile aynı şekilde, nakliyeci beklenen bu ek süre kapsamında konteynerler için kira bedeli ödemektedir.
Her halükarda yaşanan gecikmeler nedeniyle taşıyan zarara uğramaktadır. Türk Ticaret Kanunu’nun 1155/4 ve 1171/4 hükümlerinin ikisinde de sürastarya parasından Taşıtan’ın sorumlu olduğu düzenlenmektedir. Uygulamada da genellikle, oluşan demuraj ücretinin forwarder tarafından ödenip sonrasında ihracatçıya rücu ettiği görülmektedir.
Bildirim Yükümlülükleri
Ticaret hayatında çeşitli nedenlerle gecikmeler yaşanması olağan bir durumdur. Ancak böyle bir gecikme yaşandığında oluşabilecek zarar ve bu yazımızın konusu olan demuraj masraflarından doğan sorumluluğun hangi tarafa ait olduğu hususunda, kanunen belirlenen sürelere ve bildirim koşullarına uyum büyük önem arz etmektedir.
Türk Ticaret Kanunu’nun 1152/1 hükmü şöyledir:
“Yüklemenin belli bir günde başlayacağı kararlaştırılmamışsa, taşıyan veya yetkili bir temsilcisi, ikinci ilâ beşinci fıkra hükümlerine uygun olarak taşıtana bir hazırlık bildiriminde bulunur.”
Devamında 1153/1 madde şu şekildedir:
“Yükleme süresi, hazırlık bildiriminin, muhatabına ulaşmasını izleyen ilk takvim günü ve eğer yüklemeye fiilen başlanmışsa, o andan itibaren işlemeye başlar. Sürenin işlemeye başladığı anda, yüklemeye fiilen başlanamaması hâlinde de 1156 ncı madde uygulanır.”
Kanunun boşaltmaya ilişkin hükümleri de paralel şekilde düzenlenmiştir. Zira 1168/1 ve 1169/1 maddeleri aşağıdaki gibidir:
“Boşaltmanın belli bir günde başlayacağı kararlaştırılmamışsa, taşıyan veya yetkili bir temsilcisi, ikinci ilâ beşinci fıkra hükümlerine uygun olarak gönderilene hazırlık bildiriminde bulunur.”
“Hazırlık bildiriminin muhatabına ulaşmasını izleyen ilk takvim günü ve eğer boşaltmaya fiilen başlanmış ise, o andan itibaren boşaltma süresi işlemeye başlar. Sürenin işlemeye başladığı anda, boşaltmaya fiilen başlanamaması hâlinde de 1172 nci madde uygulanır.”
Görüldüğü üzere, demurajın temelini oluşturan sürastarya süresinin belirleyici unsuru yükleme ve boşaltma sürelerinin sonlanmasıdır. Görüleceği üzere, kanun koyucu yükleme ve boşaltma işlemlerinde işleyecek sürelerin başlangıçlarını belirlerken taraflara çeşitli ihbar yükümlülükleri getirmiştir. Nitekim, içtihata bakıldığında da gecikme masrafları ve demuraj ücretlerinden sorumluluğun kime ait olduğuna ilişkin yapılan incelemelerde, ana değerlendirmenin taraflar arasındaki sözleşmelerde yer alan hükümler ile kanun ile getirilen ihbar sürelerine itimat edilip edilmediği hususları etrafında şekillendiği görülmektedir. Nitekim, söz konusu ihbar yükümlülükleri muhtemel bir uyuşmazlık halinde tarafların üzerlerine düşen sorumlulukları zamanında ve usulüne uygun şekilde yerine getirdiğinin ispatı açısından hayati önem taşımaktadır.
Bu kapsamda, İstanbul 17. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin kararının onandığı Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 17.05.2023 tarih ve 2021/8720 E., 2023/3045 K. sayılı kararında esasa temel alınan kriterlerin şöyle olduğu görülmektedir:
“Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 05.03.2014 tarihli 2013/12326 E. ve 2014/4189 K. sayılı emsal ilamında işbu dosya ile aynı dönemde tahliye edilen yükle ilgili olarak 15.02.2011 tarihinde Libya’ da savaşın başladığının ve bu hususun mücbir sebep olarak kabul edildiğinin görüldüğü, davacı vekilince 07.02.2011 tarihinde yükün 25 adet konteynere yüklendiğinin ifade olunduğu, bu haliyle serbest süre içerisinde Libya’ da karışıklık ve savaş halinin başladığı, bu hususun da mücbir sebep teşkil ettiği, davacı vekiline verilen kesin süreye rağmen davacı tarafça varış ihbarının da sunulmadığı, yükün tahliye edildiğinin ve teslime hazır olduğunun davacı tarafça ispat olunamadığı, 2011 yılından dava tarihine kadar geçen uzun süreçte de yükün ve konteynerlerin akıbeti hususunda dosyaya delil sunulamadığı, mücbir sebebin sona erdiği tarihten itibaren de davalının demuraj sorumluluğu bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.”
Aynı şekilde, ilk derece mahkemesinin kararının onandığı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi’nin 06.09.2020 tarih ve 2019/1689 E., 2020/561 K. sayılı kararında değerlendirmeye alınan hususlar şöyle sayılmaktadır:
“Mahkemece yapılan yargılama sırasında toplanan deliller, taraflar arasındaki sözleşme hükümleri, davacı tarafından malların gümrüğe gelmesinden sonra davalıya yapılan bildirimler ve uzman bilirkişilerden alınan denetime açık ve karar vermeye yeterli bilirkişi raporu birlikte değerlendirildiğinde, davalının süresinde ödeme yapmaması nedeniyle malların gümrükte beklemesinden kaynaklanan ve davacı tarafça ödenen ardiye ve demoraj ücretlerinden davalının sorumlu olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda mahkemece davanın kabulüne karar verilmesi yerinde olmuştur.”
Yukarıda yer verilen kanun hükümleri ve içtihat kapsamında, taşıma sırasında yaşanan gecikmelere ilişkin sorumlunun belirlenmesinde değerlendirmeye alınan ilk unsur tarafların üzerlerine düşen bildirim yükümlülüklerini yerine getirip getirmediği olmaktadır. Zira, gecikmeye esas alınacak sürelerin başlangıçları bahsi geçen bildirimlere bağlıdır.
Belirtmek gerekir ki; her ne kadar yükleme ve boşaltma süreleri tarafların ihbarıyla başlarken, sürastarya süresinin başlaması herhangi bir bildirime bağlı değildir. Nitekim, yükleme ve boşaltma işlemleri esnasında yaşanabilecek gecikmelerden kaynaklanan sürastarya süresini düzenleyen 1154/3 ve 1170/3 sayılı hükümler ise şu şekildedir:
“Sürastarya süresi, yükleme süresi bitince, herhangi bir bildirime gerek kalmaksızın başlar.” ve
“Sürastarya süresi, boşaltma süresi bitince herhangi bir bildirime gerek kalmaksızın işlemeye başlar.”
Dolayısıyla, tarafların ihmali söz konusu olması halinde beklenmedik ve yüksek demuraj ücretleri oluşabilmektedir. Maalesef, uygulamada yaşanan ufak aksaklıklar ve ihmaller karşımıza sıkça demuraj ücreti sorununu çıkarmaktadır.
Taraflar Arasındaki Sözleşme Hükümleri
Yukarıda verilen bilgiler ışığında; (i) demuraj borcunun tahakkuk etmesi halinde ilk olarak Taşıyıcı’nın bu borcu ödediğini, (ii) sonrasında belirli koşullar altında taşımanın diğer taraflarına rücu ettiğini ve (iii) hangi tarafa rücu edileceğinin belirlenmesinde göz önüne alınan hususların başında tarafların üzerlerine düşen bildirim yükümlülüklerine uyup uymadıklarının geldiğini anlamaktayız. Bunun yanı sıra, bir diğer belirleyici faktör de taraflar arasındaki sözleşmelerin hükümleri olmaktadır. Nitekim, yükleme ve boşaltma esnasında tezahür eden sürastarya süresine ilişkin düzenlemelerin yer verildiği Türk Ticaret Kanunu’nun 1153 ile 1170 hükümleri aşağıdaki gibidir:
“1153/1: Yükleme süresi, hazırlık bildiriminin, muhatabına ulaşmasını izleyen ilk takvim günü ve eğer yüklemeye fiilen başlanmışsa, o andan itibaren işlemeye başlar. Sürenin işlemeye başladığı anda, yüklemeye fiilen başlanamaması hâlinde de 1156 ncı madde uygulanır.”
“1153/2: Yükleme süresi sözleşme ile belirlenmemişse, yüklemenin yirmidört saatlik kesintisiz çalışma ile yapılması hâlinde ihtiyaç duyulacak süre, yükleme süresi olarak kabul edilir. Bu süre hesaplanırken, yüklemenin yapılacağı liman, taşımayı yapan gemi, yükleme tesis ve araçları ve yükün niteliği ile birlikte yükleme limanı düzenlemeleri ve yerel teamül göz önünde bulundurulur.”
“1170/1: Sözleşmede kararlaştırılmışsa taşıyan, boşaltma süresinden fazla beklemek zorundadır. Fazladan beklenilen bu süreye “sürastarya süresi” denir.”
“1170/2: Sözleşmede sürastaryadan veya sadece sürastarya parasından söz edilmiş olup da sürastarya süresi belirtilmemişse, bu süre on gündür.”
Yukarıda yer verilen hükümlerin hepsinde ilk olarak taraflar arasında imzalanan sözleşmelere atıf yapılmaktadır. Bu kapsamda, demuraja ilişkin ortaya çıkabilecek bir uyuşmazlıkta ihbar yükümlülüklerinin yerine getirilip getirilmediği değerlendirildikten sonra taraflar arasında sürastarya süresi ve bedellerine ilişkin bir inceleme yapılması gerekmektedir. belirtmek gerekir ki; her ne kadar Kanun’un ilgili hükümleri Navlun Sözleşmesi başlığı altında yer alsa da uygulamada bu amaçla yapılacak bir değerlendirmeye taşımayla ilişkili tüm yazılı dokümanlar esas alınmaktadır. Yukarıda örneklerine yer verdiğimiz içtihatın da bu durumla örtüştüğü görülmektedir.
Uluslararası ticaret faaliyetleri kapsamında, taşımanın sorumluluk ve masraflarının kimin üzerine düştüğü belirlenirken; (i) Milletlerarası Mal Satımına İlişkin Sözleşmeler Hakkında Birleşmiş Milletler Antlaşması (“CISG”) çerçevesinde düzenlenen Uluslararası Ticaret Sözleşmeleri, (ii) Navlun Sözleşmesi, (iii) Konşimento ve (iv) Sigorta Poliçesi dahil ancak bunlarla sınırlı olmamak üzere, aradaki yazılı ve hukuka uygun tüm dokümanlar değerlendirmeye alınmaktadır.
Bu dokümanlar arasında en belirleyici etken genellikle Uluslararası Ticaret Sözleşmeleri olmaktadır. Uluslararası ticaret Sözleşmelerinin temel unsurlarından biri de Uluslararası Ticari Şartların (“INCOTERMS”) kullanılmasıdır. INCOTERMS, Uluslararası Ticaret Odası (“ICC”) tarafından yayınlanan, uluslararası satış sözleşmelerinde alıcı ve satıcıların malların taşınması ve teslimine ilişkin sorumluluklarını tanımlayan standartlaştırılmış bir kurallar bütünüdür. Bu kurallar, (i) Teslimat Yükümlülükleri, (ii) Risk Transferi ve (iii) Maliyet Tahsisi gibi bazı kritik hususları açıklığa kavuşturmaktadır. INCOTERMS, şirketlerin kafa karışıklığını ve olası anlaşmazlıkları önlemesine yardımcı olmaktadır. Şirketler, kendilerine uygun olan INCOTERMS kurallarını uluslararası ticaret sözleşmelerine dahil ederek potansiyel riskleri azaltmakta ve küresel işlemlerinde lojistik süreçlerini düzene koymaktadır. INCOTERMS’e ilişkin detaylı bilgilere ilerleyen yazılarımızda yer vereceğiz.
Sonuç
Uluslararası ticaretin ayrılmaz bir parçası olan deniz taşımacılığı sürecinde ortaya çıkan demuraj ve ardiye ücretleri, taraflar açısından hem hukuki hem de ekonomik sonuçlar doğurabilecek önemli kalemlerdir. Gerek Türk Ticaret Kanunu hükümleri gerekse içtihatlar, bu tür masrafların hangi tarafça üstlenileceğini belirlerken öncelikle taraflar arasındaki sözleşme hükümlerine ve bildirim yükümlülüklerinin yerine getirilip getirilmediğine odaklanmaktadır. Sürastarya süresinin başlaması gibi kritik süreçlerin herhangi bir bildirime gerek kalmaksızın yürürlüğe girmesi, tarafların dikkatli hareket etmelerini zorunlu kılmaktadır. Bu nedenle, taşıma süreçlerinde ortaya çıkabilecek gecikmeler ve ilgili masraflar açısından risklerin en aza indirilmesi adına, sözleşme metinlerinin açık, detaylı ve uluslararası standartlara uygun şekilde hazırlanması büyük önem taşımaktadır. Pier Hukuk olarak, deniz taşımacılığı alanında faaliyet gösteren tüm müvekkillerimize; ticari süreçlerinin hukuki altyapısını güçlendirmeleri ve olası ihtilafları önceden önleyebilmeleri adına sözleşme yönetimi, danışmanlık ve uyuşmazlık çözüm hizmetleri sunmaktayız.